Soğukluğumuzu eritecek bir sıcaklık isteriz,
Onun güzelliğinde erimek,
Yapışmak ona,
Ona haz ve serinlik verdiğimizi bilerek...
Ama unutmamalıyız ki buharlaşacak o buz tanesi de...
Güzelliğin arasında yılanın dolaşması,
Kimi zaman kıskançlık,
Kimi zaman korku,
Kimi zaman da tarifsiz bir zevk oluşturur.
Bu belki de yılanın kime itaat edip kimi sokacağını bilmememizdendir.
Kadınsı kıvrımlar arasında bir erkeğin sertliği,
Kadının içinde kaybolmak isteyen sertlik...
Kim istemez ki bir kadının tahrik edici kalçaları arasında sertleşmeyi,
İster istemez arkasından yürürken gözünün kaydığı kalçalarının arasında sertleşmeyi,
İlişkide hem sahip hem köle olma arasında tercih yapılacak anı belirleyen sertleşmeyi...
(Kaliteli Yansımalar'ın Kırmızı Blog'undan bir alıntıdır...) Açıklama: Kırmızı Blog'da sadece belirli okuyuculara açık bir blog olmasını düşündüm. Daha kaliteli ve karşılıklı hatta birlikte paylaşımlarda bulunmak. Tabiki bazen bizden birşeyler olmasını da. Bazen erotizmden daha ilerisinin olmasını da. e-mail veya yorumlarda belirtmeniz halinde Kırmızı Blog'a ekleyebilirim.
Göründüğümüz mü gördüğümüz mü? Olduğumuz mu, oldurulduğumuz mu? Yansıma mı, gerçek mi? Masum mu, hırçın mı? Estetik mi, harabelik mi? Her biri mi, hepsi mi, hiç birisi mi? Belki de ...
Islaklık her ne kadar kayganlaştırsa da kavramayı,
Arzu ve istek her halükarda kavrar güzelliği,
Kavramak ve ulaşmak ister derinliğine o güzelliğin.
Erkek güzelliğin derinliğine dokunmak isterken, kadın da erkeksi gücü her zaman arkasında hissetmenin tatminini yaşar.
Kendimizi buğumuzun ardında tutmak belki arzumuz,
Kendimizi kendimiz gizliyoruz ama tam da gizlenmiş olmak istemiyoruz.
Belki çıplaklığımızın değil çıplaklığımızın güzel görünmesi asıl amacımız...
Ama unutmamalıyız, buğunun ardındaki kişi hala çıplak ona bakan biz buğunun ardındaki güzelliğe bakıyoruz.
Tüm ciddi görünüşlerin içinde insani duyguların olduğu bir gerçek,
Ortam, şartlar ve kapalı kapıların ardında kıyafetlerin ciddiyeti arzuların taşkınlığını dizginleyemeyebilir,
Yakınlaşma isteği depreşince görünüşün ciddiyeti başka şeylere dönüşmeye başlayabilir,
Yakınlaşıp yakınlaşmama için sadece dış görünüş bir zorh değildir.
Bazen bir zevki yaşamaktan ziyade o zevki izleme arzusu ağır basıyor,
Başkalarının zevkleri kendi yaşadığımız zevklerden daha fazla tat veriyor,
Belki uzaktan zevkin resminin daha fazlasını görmekten kaynaklanıyordur bu haz,
Belki başkalarının hislerini onlardan uzakta daha fazla içselleştirebiliyoruzdur,
Onların çekimlerinden sadece biraz uzak kalaraktan...
Yalnızlık belki de kendi yüksekliğinizdir.
Demirlerin, merdivenlerin, boşlukların, binaların içerisinde karmakarışık yapıların içindeki yüksekliğiniz.
Ayaklarınızı aşağıya sallamanız gerekir o yapıların arasında bulduğunuz boşluklardan.
Hem yüksekliği hem yalnızlığınızı hissedersiniz.
Hem tehlikelidir, hem de tatmin edici...
Güzelliğinin, cinselliğinin, cazibesinin ve estetiğinin değerinden vazgeçmişlik tavrı belki de daha da çeker bizi kendisine.
Neden çeker, salıvermiştir herşeyi,
Ama ona rağmen harküladedir, güzeldir ve çekiciliğini sürdürmektedir...
Kadınsal yalnızlık,
Bazen tek başına hazları yaşmak zorunda kalır insan,
Her ne kadar hayal dünyasındaki tüm hazları düşlese de tek bir dokunuş ister,
Bedenine yabancı bir dokunuş ve bunun için kıvranır durur.
Sessiz bir koridor,
Dominant bir kadın, çekinik bir başka kadın,
Her ikisi de olduklarından hoşnutlar,
Sakin, yalnız, sessiz bir yakınlık,
İkisi de yaptıklarından hoşnutlar,
Birisi umarsızlık içinde, diğeri zevkin önünde eğilmiş olmaktan memnun,
Yalnız boş ama zevkin farklılıklarının yaşandığı bir koridor,
Bu koridordan geçilip gidilmemiş, yaşanan bir koridor,
Karakterlerin kendilerini yaşadıkları bir koridor...
Kadının bir erkeği erkekliğinin herşeyini göstermesine gerek kalmadan,
Çıplaklaştırmadan, herşeyini açmasına gerek bırakmadan,
Sorgulamadan, planlamadan, "ne olacak" endişesine kapılmadan,
Gizlilik, güven ve saygı içerisinde istediğini alması...
İçindeki tutsaklık arzusu,
Belki yalnız, belki sadece kendi kendisine açıklayabiliyor içindeki arzuyu.
Belki de sadece hayali bile yetiyor, kim bilir...